ATATÜRK VE TÜRK DÜNYASI
Prof. Dr. Durmuş Yılmaz
Büyük Önder Mustafa Kemal’in, Türk istiklâl harbinin hareket noktası olarak kabul edilen Samsun’a çıkışının 91. yıldönümünü idrak ettik. Aradan geçen 91 yıllık dönemi her yönüyle değerlendirdiğimiz zaman Mustafa Kemal’in “Türklerin Atası” olmayı ne kadar da hak etmiş olduğunu bütün açıklığı ile görüyor ve zaman geçtikçe bu gerçekliğin daha da belirgin olarak ortaya çıkacağına yürekten inanıyoruz.
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı olarak bilinen Harb-i Umumî’nin sonunda İstanbul Hükümeti’nin Padişah Vahdettin’in oluru ile imzaladığı Mondros ateşkes anlaşması (30 Ekim 1918 ) ve onu izleyen Sevr Barış antlaşması ( 10 Ağustos 1920) sonucunda: 1. Yurdumuz işgal edilmiş, yurtsuz kalmıştık, 2. Devletimiz yıkılmış, devletsiz kalmıştık, 3. Milletimiz dağılmış, parçalar halinde kalmıştık. Tarihte büyük devletler ve medeniyetler kurmuş olan Türk Milleti,dağılmış devletsiz, yurtsuz kalmış ve milletimiz de Anadolu’nun dışında, uzak yerlerinde paramparça bir vaziyette kalmıştı. Parçaları, Balkanlarda, Ege Adalarında, Kafkasyada, Ortadoğu’da, Kıbrıs’ta ve daha başka yerlerde tıpkı ipliği kopmuş tespih taneleri gibi saçılıp kalmıştı. Bulgarların, Yunanların, Rusların, Ermenilerin, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların işgali altındaki topraklarında zulüm ve baskı altında, katliam korkusu içinde yaşamak zorunda kalmışlardı. Mal ve can emniyetleri yok olmuştu. İşte 1919 yılı başında manzara böyleydi. Azerbaycan’ın bulunduğu Kafkasya ve Hazar doğusunda yaşayan Türkistan da farklı değildi. Sovyetler Birliği ve Çin devletleri tarihî Türk bölge ve şehirlerini işgal ile Türk Milletini esir etmişlerdi. Batılı emperyalist devletler de –bunların başında İngiltere ve Fransa geliyor- Anadolu ve Ortadoğu’yu aralarında paylaşmışlar, kendileri “Büyük patron” durumuna geçtikten sonra Yunan ve Ermenilere de Anadolu’yu peşkeş çekmişlerdi. Bu arada Türk Milleti’nin birliğini de bozmuşlar, tarih boyunca beraber, “Bir Millet” olarak yaşamış olan Kürtleri de ayırarak onlara da Anadolu’da bir devlet kurdurmak istemişlerdi. Amaçları Türk Milleti’nin birlik ve beraberliğini bozmak ve “Divina e Empare” (= Böl ve yönet) stratejisini uygulamaktı. Mustafa Kemal böyle bir zamanda samsun’a çıktı. Hedefi yukarıda belirttiğimiz kaybolan varlıklarımızı geri almaktı. Yani devletimizi yeniden kurmak, Yurdumuzu işgalcilerden temizlemek ve dağılmış milletimizi yeniden toparlamak. Mücadele yaklaşık 4 sene sürdü. 9 Eylül 1922 tarihine gelinceye kadar Türk Milleti çok büyük fedakarlıklar yaptı, çok büyük zorluklara katlandı. Zaten az olan nüfusu daha da azaldı. Bu dönemde, Anadolu şehirlerinin sokakları vücut uzuvlarından birini veya bir kaçını kaybetmiş savaş gazileri ile doluydu. Yurdumuz kurtulmuş birinci hedef gerçekleşmişti. Sıra diğerlerinde idi. Onlar da gerçekleşti. Önce çağdaş ve modern Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Devletsiz kalan milletimiz devletine kavuştu. Böylece ikinci hedefimiz de gerçekleşti. Sıra üçüncü hedefe gelmişti. Üçüncü hedefimiz de gerçekleşti. Yapılan antlaşmalarla Balkanlardan, Kafkasya’dan, Ege Adalarından, Kıbrıs ve diğer yörelerden soydaş ve dindaşlarımız Türkiye’ye geldiler. Bu gün Türkiye’nin 73 milyonu bulan nüfusunun ortalama %25’i Anadolu dışından gelen yurttaşlarımızdan oluşmaktadır. Hatta Çin’den Doğu Türkistan’dan gelen yurttaşlarımız vardır. Bu gün Türkiye’de, Türk dünyasının her yöresinden insan yaşamaktadır. Uygur, Kazak, Özbek, Türkmen, Azerî, Kafkasya halklarından, Çeçen, İnguş, Osetyalı, Dağıstanlı, Kazanlı, Kırımlı, Tatar, Karaçay ve kabartay halkları (Çerkezler); Balkan devletlerinin hepsinden gelmiş ve Türk Milleti’nin fertlerini oluşturan insanlar…Hepsi “Türkiye” adına ve Al Bayrak altına koşmuşlar ve Türkiye’yi Ana Vatan olarak kabul etmişlerdir. 1948 yılında Kızıl İhtilalden sonra Çin devletinin işgaline uğrayan Doğu Türkistan halkının ölümsüz lideri, 17 Aralık 1995 tarihinde vefaat eden, merhum İsa Yusuf Alptekin’in çocuklarına yaptığı şu vasiyeti burada hatırlamak ve hatırlatmak yerinde olacaktır: “Bütün evlatlarıma ve onların evlatlarına ve onların evlatlarına vasiyetimdir ki: yaşadığınız sürece Doğu Türkistan davasını bırakmayacaksınız. Hayatınız pahasına bu davayı savunacak, her yerde, her hal ve şart altında Doğu Türkistan’ı anlatacaksınız. Bu uğurda malınızı, mülkünüzü, her türlü maddi varlığınızı ve gerektiğinde hayatınızı feda edeceksiniz. Hiç kimse sizi bu davadan vazgeçiremeyecek. Unutmayın! Bir tek şartla bu davanızı yavaşlatabilir hatta vaz geçebilirsiniz: Eğer mücadaleniz Türkiye’ye zarar verecek hale gelirse Doğu Türkistan’ı bırakın ve Türkiye’nin yanında yerinizi alın. O devlet ki, kutlu devlettir. Bütün Türklerin devletidir. Biz vatansız kaldığımızda, mülteci kimliği ile gezerken Türkiye bize kucağını açmış bizi bağrına basmıştır…”( Kaynak: İsa Yusuf Alptekin’in oğlu Aslan Alptekin) Gerçekten de isa Yusuf Alptekin ailesi ve yakın dava arkadaşları 1948 yılında Çin İşgalindeki Doğu Türkistan’dan ayrılmak zorunda kaldıkları zaman 4 sene dünyada “Mülteci- Vatansız” kimliği ile gezmişler sonra Türkiye onları davet ederek vatandaşlığa kabul etmiş ve Doğu Türkistan davasını Türkiye’den dünyaya anlatmalarına imkan hazırlamıştır. Sonuç olarak: Mustafa Kemal Türk İstiklâl savaşını zaferle sonuçlandırmakla sadece işgal altındaki Türk topraklarını kurtarmakla kalmamış, yıkılmış olan devleti daha çağdaş, modern ve güçlü olarak kurmuş, işgal edilen toprakları kurtararak yeni bir vatan yaratmış ve dağılmış olan milletimizi bir araya getirerek yeni bir millet yaratmıştır. Bu sonuçla Türkiye, bütün Türklerin hem OCAĞI hem de ANA KUCAĞI olmuştur. Dünyanın neresinde olursa olsun başı derde giren bir Türk’ün sığınacağı ocak burasıdır. İşte bu Atatürk’ün eseridir. Ey Ulu Atatürk! Sen Türk Milleti’ne Yüce Tanrı’nın bir lütfusun. Seni gönderdiği için ne kadar şükretsek azdır.
|
|
||||||||||||||||||||||||||
|