Rusya Türklerinin 1920 yılında kurdukları bir Hükümet:URENBURG HÜKÜMETİ
< - Geri Dön Eklenen Yorumlar Yorum Ekle 

Rusya Türklerinin 1920 yılında kurdukları bir Hükümet:  

                                                URENBURG HÜKÜMETİ 

Prof. Dr. Durmuş Yılmaz 

 

Giriş 

Rusya Bolşevik hareketinin başarılı olup da idareye bütünüyle hakim olmasıyla ( Ekim 1917) Rusya topraklarında yaşayan   Türk halkının önemli bir bölümünün yaşadığı İtil (Volga) bölgesinde yaşayan Türkler kendi hükümetlerini kurmak için harekete geçmişlerdi. Esasen milliyet ve din ayrımı yapmadan bütün Rusya halkını bir arada tutmak isteyen yeni Rus yönetimi Osmanlı Türklerinin, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere sömürgeci Avrupa devletleri ile savaşa devam etmekte olduklarını dikkate alarak Türklere karşı daha dostane bir tavır içine girmişti.  Lenin yönetimi ile sadrazam Talat Paşa bir ortak noktada  anlaşmıştı: Batılı Büyük devletler emperyalist politikalar izliyordu. Osmanlı devletinin topraklarını paylaştıktan sonra şimdi de Anadolu’yu (Türkiye) aralarında pay etmek istiyorlardı.  Dünya savaşı bitmek üzereydi ve Türkler bu savaşı kaybedeceklerdi.  Bu durumu  Yeni Rusya hükümeti ve onun lideri Lenin de biliyordu, Rusya’da yaşayan Türkler de biliyorlardı.  Diğer taraftan Rusya Türkiye jeopolitiğinin önemini biliyordu. Tarih boyunca yaşanılan  tecrübe – Osmanlı-Rus savaşları- Rusya halkına ve yöneticilerine bunu öğretmişti. Kendi içinde  Türkiye’den daha fazla bir Türk nüfusunu barındırıyor olması da  başka bir etkendi. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde  Rusya’nın Türkiye ile  “İyi Dostluk ve Komşuluk”  ilişkileri geliştirmesinin önemi gayet açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Yeni Rusya Hükümeti aldığı bir kararla çarlık idaresinin yaptığı bütün gizli antlaşmaları açıkladı. Bunlar arasında  Ortadoğu’nun İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmasını öngören 1916 tarihli Skyes-Picot antlaşması da vardı. Neticede  3 Mart 1918’de Rus idaresi Brest-Litovsk antlaşması ile  1878 yılından beri  Rus çarlığının elinde bulunan Osmanlı Elviye-yi Selase’sini (Kars, Ardahan, Batum) Türklere geri vermeyi kabul etti.  Görüşmeleri doğrudan Sadrazam Talat Paşa yürütmüştü. Böylece  40 yıllık bir ayrılıktan sonra  Kars, Ardahan ve Batum şehirleri bağlı köy ve kasabalarıyla birlikte,  Türkiye ile birleşti. Bu arada Azerbaycan’da cumhuriyet ilan edilmiş ve  Mehmet Emin Resulzade  de Milli Şura başkanlığına seçilmişti. Başbakan da Feth Ali Han’dı.   30 Ekim  1918 tarihinde imzalanan ateşkes anlaşması ile  dünya savaşı bitmişti. Osmanlı devletinin savaştan yenik çıktığının kabulü üzerinden başlayan ateşkes görüşmeleri Osmanlı devletinin egemenliğine son verdikten ve topraklarının itilaf devletleri tarafından paylaşılmasına kara verdikten başka Osmanlı devletinde iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki Partisinin yöneticilerinin cezalandırılması için mahkeme kurulması hususunda Padişah Vahdettin  ve hükümetini de sıkıştırmaya başlamışlardı. Can güvenlikleri kalmayan ve tutuklanıp göstermelik bir yargılamadan sonra idam edilmeleri muhtemel olan İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenleri 3 Kasım tarihinde yurdu terk ettiler. Sadrazam Talat Paşa, Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa, Bahriye Nazırı ve 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa ve parti yöneticisi Bahaddin Şakir ülkeden ayrıldılar. Çeşitli Avrupa ülkelerine giderek kendilerini gizlemeye çalıştılarsa da   Ermeni militanları bunların peşlerine düştüler ve hazırladıkları suikastlerde  hemen hepsini 1921 ve 1922 tarihlerinde  öldürdüler. Ölüm tarihleri şöyledir:  

 

Talat Paşa ( Berlin, 15 Mart1921 )  

 

Cemal Paşa ( Tiflis, 21 Temmuz  1922 ) 

 

Sait Halim Paşa (Roma, 6 Aralık 1921 )  

 

Bahattin Şakir ( Berlin,17 Nisan 1922 )  

 

Cemal Azmi Bey,( Berlin,17 Nisan 1922 )  

 

Enver Paşa Rusya’da kalmıştı. Sonra Özbekistan’ geçti. Pamir dağı eteklerinde,  Ağustos 1922 tarihinde işgalci Rus askerleriyle savaşırken şehit düştü. 

İşte bütün bu gelişmeler olurken Mart 1920 tarihinde Rusların Urenburg dedikleri, tarihte İtil Bölgesi olarak adlandırılan  ve bu gün de  Tataristan, Çuvaşistan, Başkırt ve Kazan olarak bilinen bölgede Urenburg Hükümeti kuruldu. 

 

Urenburg Hükümetinin kurulduğunu Türkiye, Şark Orduları Kumandanı  Kazım Karabekir’in 27 Nisan 1920 tarihinde TBMM’ye çektiği bir telgrafla öğrendi.  28 Nisan 1920 tarihinde TBMM  2. Başkan Celaleddin Arif Bey’in başkanlığında açıldıktan sonra  Başkan tarafından Genel Kurula şu duyuru yapıldı:

 

“Kazım Karabekir Paşa’dan gelmiş olan bir telgraf var. Ümidederim ki, Meclis-i âliniz tarafından kemal-i memnuniyetle karşılanacaktır. Urenburg merkez olmak üzere yeni bir  Türk Hükümeti teessüs etmiştir ve Rus Sovyet Hükümeti bu hükümetin istiklâlini tasdik etmiş ve tanımıştır. Demek ki, Rusya’da bir Müslüman hükümetin istiklâl kazanmış olduğunu öğreniyoruz. Bu hükümetin ahalisi 10 milyondur. Teşkilat-ı askeriyesi son derecede kuvvetlidir. Dinî  ve harsî  hisleri kendilerine en büyük ümitleri raptedecek derecede sağlamdır. Bunu da meclis-i âlinize tebşir ediyorum” .(TBMM, ZC, Cilt I, s. 176) 

Başkanın bu konuşmasından sonra  söz alan Kütahya mebusu Besim Atalay Bey,  Urenburg hakkında milletvekillerine geniş bir açıklama yapmıştır:  

 

…Coğrafya kitaplarında okuduğumuz vechile  Urenburg Volga nehrinin yukarılarında kâin eski bir şehirdir. Volga nehrine  eski Türkler ve İslamlar zamanında İtil ırmağı deniyordu. Ruslar her bir memlekete girdikleri vakit  kendi milliyetlerini  orada tesis ve temerküz ettirmek için evvela oranın ismini değiştiriyorlar. Sonra orada yaşayan  milletlerin milliyetlerini değiştirmeye çabalıyorlar. İslamlardan gayri milletler hep böyle yapmışlardır…”.  

 

Besim Atalay Bey, konuşmasında  Rusların yer isimlerini değiştirdiğini fakat Türklerin  ve İslamların  isim değiştirme  meselesinde müsamahakar davrandıklarını anlatırken şu örnekleri de veriyor:  

 

“…Biz İslamlar fevkalade müsamahakar bulunuyoruz. Anakara’nın binlerce senelik ismini hâlâ muhafaza ediyoruz. Konya’nın hakeza, bilmem nerenin hakeza. Halbuki Ruslar bir yere girer girmez oranın  üç dört bin senelik ismini derhal değiştiriyorlar. Mesela, İtil’i  değiştiriyorlar Volga diyorlar, Urenburg diyorlar (…). Evvelce oralarda müesses büyük bir hükümet vardı ki, Altınordu ismini taşırdı. Baştan ayağa kadar Müslüman ve Türk idi. Bu İslam hükümeti Rusları titretmiş adeta Rusya’yı mahvedecek hale getirmişti.Fakat her yerde olduğu gibi İslam arasına giren tefrika ve nifak tesiriyle  yukarıda Kazanlılar ayrıldı.Aşağıda Kırım Hanları ayrıldılar.Bir taraftan Ejderhan hükümeti ayrıldı.Aralarına nifak ve tefrika girdi.Ruslar bu nifak ve tefrikadan istifade ederek İslamların arasına girdiler, sokuldular, birisini diğerine tutturdular.Kazanlılar evvelden bize bir heyet gönderdiler.Aman bizi kurtarın dediler.Kanunî Sultan Süleyman zamanında idi.Meclis-i has-ı Vükela akdedildi.Müzakere müzakere!  Kazana muavenet edelim mi eytmeyelim mi! Etmeyelim!”  

 

Besim Atalay Bey, tam bir Tarih dersi mahiyetindeki konuşmasında  çok önemli bir noktaya temas ediyor. Osmanlı devletinin Kazan’a yardım etmediğini söylerken şu gerekçeyi de vurgulamayı ihmal etmiyor:  

 

“…Kavm-i şu’mu-ı Tatar bedgirdâr olmağın anlar kuvvetlenirse bize çendan ika-ı mazarrat-ı biadide ederler. Nasıl ki Timur-ı makhur zamanında öyle vâki olmuştur. ( Uğrursuz kavim Tartlar, adetleri kötü olduğundan, eğer  kuvvetlenirlerse bize  sayılamayacak kadar çok zarar verirler. Tıpkı  kahrolası Timur’da olduğu gibi ) diyerek karar verirler. Kazan’a muavenet edilmez”.  

 

Besim Atalay Bey,   Rusya ve Osmanlı devleti ve Türkiye ilişkilerinin özünü teşkil eden açıklamalarıyla konuşmasına devam eder.  

 

“…Hem yeniden teşekkül etmiş olan Rus hükümetinin bizimle ol kadar alaka ve münasebeti yoktur, başımıza yeni bir gaile açılmasın denildi. Dinini, milletini muhafaza etmek için müracaat eden  din kardeşlerimizi atıyoruz. Neden? Çünki biz size muavenet etmeyeceğiz. Neden? Çünki siz bize evvela dayak attınız diyoruz. Kardeşliğimizi unutuyoruz. Onun için Allah bizim üzerimize Rusya’yı musallat ediyor. Rusya evvelen Kazan’ın kafasını eziyor. Sonra Hacı Turhan ve Ejdrhan taraflarının kafasını  eziyor. Sonra Kırım’ın kafasını eziyor. Ondan sonra da bizim kafamızı ezmeye çalışyor. Urenburg, Ufa etraflarında o zamandan kalma 10-12 milyon Müslüman vardır. Bu Müslümanlar muhtelif kabaile ayrılıyor. Tatar, Başkırt, Çuvaş, Çermeş, gibi. Fakat bu kabileler nispî ve  mahallî  şeylerdir. Lisan, adât, anane, aynı, her şey aynıdır. Hiç aralarında ayrılık gayrılık yoktur. Rusya İslamları, nasıl ki bizde Hıristiyanların  terakki ettiği gibi anlarda  Rus istibdadına uğradıktan sonra  ilerlemişler,  aralarında din ve milliyet gayreti artmış,  bu gün onları nail-i hürriyet kılmıştır. Dün onları tefrikaya, helake sürükleyen  şey zail olmuş, dün helaklerine sebep olan şey tefrika, bu gün ittifaklarına, bekalarına  sebeb-i teavün ve  tesanüttür. ..”. (TBMM, ZC, Cilt I, s. 176-177) 

Besim Atalay Bey’in bu açıklamalarından çok memnun olan milletvekilleri  Urenburg  hükümetine derhal kutlama telgrafı çekilmesini talep etmişler ve  meclis başkanlığı da bunu kabul etmiştir. 

Sonuç 

 

           Urenburg Hükümeti çok uzun ömürlü olmamış, 1922 yılından itibaren  diğer Türk bölgeleri gibi Kazan-Başkurdistan   bölgesi de Rus ordusunun istilası ile 1924 yılında tamamiyle Sovyetler Birliğine dahil olmuştur. Fakat Kazan ve civarında  tarihin birikimine sahip Türk varlığı devam etmiştir. Bu bölgede temayüz etmiş  Türk fikir ve düşünce insanları sonraki yıllarda Türk millî  kültürünün  yaygınlaşmasında çok önemli hizmetler yapmışlardır. Bunlar arasında  Gaspıralı İsmail, Akçuroğlu Yusuf ve  Zeki Velidi Togan başta gelen şahsiyetlerdir. 

  

 

 

           

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 



[*]S.Ü. Eğitim Fakültesi, Cumhuriyet Tarihi Öğr. Üyesi-KONYA

< - Geri Dön

ÖZ GEÇMİŞ
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DİĞER BAĞLANTILAR
ANASAYFA
Vefat ve Teşekkür
GERİ DÖN
Ziyaretçiler
Toplam :   1989644
Bugün :   9
Aktif :   9

Örnek Köy


Anasayfa | Makalelerim | Kitaplarım | Güncel | Anketler | Yazılarım | Tartışalım | İletişim | Ziyaretçi Defteri | Öz Geçmiş

Web Tasarım: www.linearyazilim.com