PAPA
< - Geri Dön Eklenen Yorumlar Yorum Ekle 

PAPA GELDİ, SÖYLEDİ VE GİTTİ.
Durmuş yılmaz

    Geçtiğimiz hafta Türkiye Papa'yı konuştu. Biz de bu gün bu konuya ana hatlarıyla değinerek genel bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
    Papa, Eylül ayında Almanya'da yaptığı bir konuşmada Müslümanların tepkisini çekecek sözler söylemişti. "İslamın kan dökücülüğünden (!) bahsetmiş, kılıçla yayıldığını iddia etmiş , Peygamberimizin yeni bir şey getirmediğini falan söylemişti. Söyleniş şekliyle de içeriğiyle de saçmalıktan başka bir şey olmayan bu sözler Papa'yı birden bire gündeme getirmiş ve tüm dünya'da, doğal olarak Türkiye'de de çok konuşulur hale getirmişti. Bundan sonra Papa bir çeşit büyüteç altına alınarak attığı her adım, söylediği her söz takip edilir oldu. Aynı zamanda Papa'nın Türkiye'yi de ziyaret edecek olması takip işini daha da önemli hale getirdi. Nihayet beklenen gün geldi ve Papa 16. Benedictus (Kardinal Ratzinger) 28 Kasım 2006 tarihinde ülkemize geldi. Papa'nın ziyareti konusunda Hükümet başlangıçta bir hayli paniklemişti. Başbakan, Dışişleri Bakanı, Meclis Başkanı Papa ile görüşmemek, daha doğrusu karşılaşmamak için çeşitli yollara baş vurdular. Fakat Başbakan'ın Esenboğa hava alanında -tabir yerindeyse yakalanması- bir bakıma çok iyi oldu. Zorunlu bir karşılama ve kısa da olsa bir "nezaket görüşmesi", beklenenden çok iyi geçti ve herkesi rahatlattı. Zira Papa ve yanındakiler gösterdikleri nezaket ve sarf ettikleri güzel sözlerle buzları erittiler ve yeni bir krizin olmayacağını açıkça gösterdiler. Bundan sonrası da aynı tarzda cereyan etti, protokol gereği ziyaretler yapıldı. Ziyaretin Ankara ayağındaki en önemli sahne, Papa'nın Diyanet İşleri Başkanı sayın Profesör Bardakoğlu'nu ziyaret etmesiydi. Müslümanların beklediği "Özür" bu şekilde dilendi. Papa başka türlü özür dilemez. Profesör Bardakoğlu da gerçekten büyük bir beceri ile, nezaket ve diplomasi kuralarını da muhafaza ederek söylenebilecek her şeyi akça söyledi. Papa da bu ağır sözleri, halk tabiriyle, kuzu kuzu dinledi. Sonra Papa İstanbul'a geçti. Ayasofya'da kural dışı bir davranışı olmadı. Sultan Ahmet Camii'nde ise İstanbul müftüsü Profesör Çağrıcı öne çıktı. Camiyi gezdirdi ve o ana kadar İslam literatüründe olmayan bir kavram icat ederek Papa'yı cami içinde saygı duruşuna davet etti. Adına da "Huzur Duruşu" dedi. Bu ziyaret de başarılı bir şekilde sonuçlandı.
    Papa bütün bu, kendisi açısında, "sıkıcı" ziyaretleri her halde ziyaretinin asıl maksadı ve amacı olan Fener Patrikhanesinde dilediğini söyleyebilmek için yapmış, daha doğrusu bütün bunlara katlanmıştı. Nihayet Fener'e geldi, 30 Kasım Andreas yortusu ( Kutsal anma töreni) başladı. Papa konuşmasını yaptı ve söylemek istediği o önemli kelimeyi cümlelerinin içine sıkıştırarak söyledi. Fener Patriği Bartelemeos'a, "Ökümenik Patrik" diye hitabetti. Zaten amaç bu idi ve bu da oldu. Dış işleri sözcüsü hemen bir açıklama yaparak "onların söyledikleri bizi bağlamaz" dedi. Bağlar veya bağlamaz bunu zamanla göreceğiz. Fakat olan oldu, Fener Patriğinin "Ökümenik" olduğu (!) kayıtlara geçmiş oldu.
    Bu kelimenin hikayesi uzundur. Ve bizim için de anlatılması gereksizdir. Yalnız şu kadarını bilelim: Lozan görüşmelerinde bu mesele tartışılmış ve Avrupalı devletler adına İngiltere Dışişleri bakanı Lord Curzon şöyle demiştir:
"Müttefik devletler, Patrikhane'nin, bütün siyasal ve yönetsel yetkilerinden yoksun bırakılmış olarak, İstanbul'da yaşamakta olan ve Türk tabiiyetinde bulunan Ortodoks Rumların din hizmetlerini yerine getirecek bir Türk Kurumu şeklinde İstanbul'da kalmasına ve Hükümete bağlı bir kurum olarak varlığını sürdürmesine Türk Heyetinin müsaade etmesini teklif ederler.".(Seha Meray, Lozan Konferansı, Tutanaklar, YKY, I. Cilt, s. 325-26). Yani Avrupa Patrikhanenin siyasal ve yönetsel hiçbir yetkisinin olamayacağını ve görevinin İstanbul'da yaşayan Rumların dinî işlerini görmekten ibaret olacağını ve Patrikhane'nin bir Türk Kurumu olduğunu kabul etmişlerdir. Türk heyeti de bu teklifi makul bulmuş ve kabul etmiştir. Hepsi bundan ibarettir. Dolayısıyla Patrikhane'nin ökümenik (evrensel) olmasının Türkiye tarafından kabul edilebilir bir yanı yoktur.
    Sonuç: Patrikhane bir Türk kurumudur. Görevi Ortodoks dinine mensup Türk vatandaşlarının dini hizmetlerini görmektir. Patrik de, meclisinin üyeleri de, bütün görevlileri de Türk vatandaşı olmak zorundadır. Ne Papa'nın ne de başka bir kişi veya kuruluşun Patrikhane'ye burnunu sokmasına izin verilmemelidir. İşte burada önemli bir husus daha ortaya çıkıyor ki o da şudur: Patrikhane bir Türk kurumu, Patrik de bir Türk görevlisi olduğuna göre Bay Bartelemeos görevleri ile ilgili olarak Hükümet tarafından
uyarılmalı ve görev sınırları kendisine hatırlatılmalıdır. Eğer kendisi "Ökümenik" olduğunu iddia eder veya bu yönde bir beyanda bulunacak olursa soruşturma açılmalı, ısrar ederse de görevden alınmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti buna muktedir olduğunu göstermelidir.

< - Geri Dön

ÖZ GEÇMİŞ
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DİĞER BAĞLANTILAR
ANASAYFA
Vefat ve Teşekkür
GERİ DÖN
Ziyaretçiler
Toplam :   1988606
Bugün :   7
Aktif :   7

Örnek Köy


Anasayfa | Makalelerim | Kitaplarım | Güncel | Anketler | Yazılarım | Tartışalım | İletişim | Ziyaretçi Defteri | Öz Geçmiş

Web Tasarım: www.linearyazilim.com